Açılış Sayfam Yap   Sık Kullanılanlara Ekle   

   Anasayfa          Künye          Yazar Girişi         Sitene Ekle         Arşiv
 
TORLAKONDAN - KOLLARIM BENİ DÖVECEK (İyi ki var ÜÇ BEYAZ) - TÜRK FİLOZOF TORLAKON
   
 KOLLARIM BENİ DÖVECEK (İyi ki var ÜÇ BEYAZ)

KOLLARIM BENİ DÖVECEK (İyi ki var ÜÇ BEYAZ)
 Yazı Boyutu

 Tarih : 01.10.2010 - 17:01:56


Toplumumuzdaki kadınlar bir yana, erkekler de ikize-üçüze hamile gibi göbek gezdiriyor. Uyurgezer gibi ömür tüketen vatandaşlar arabalarının koltuğuna kurulup da direksiyonun başına geçince saniyelerin hesabını yapıyor; yollar da trafik kazalarından

 

KOLLARIM BENİ DÖVECEK (İyi ki var ÜÇ BEYAZ)

“Kendi aklına hâkim olamayanlar, başkalarının aklına mahkûm olurlar.”(Torlakon öğretisi)

Sağlık veya beslenme uzmanı sıfatıyla topluma önerilerde bulunanların, sıklıkla dillerine doladıkları ve “uzak durulması” yönünde uyarıda bulunup durdukları “un, tuz ve şeker”i ifade etmektedir “ÜÇ BEYAZ”. Peki onların bu telkininin hedef kitlesinde kimler vardır?...

Kısaca değinecek olursak, yetişkin bir insanın bedeninde:

% 65 su

% 16 protein

% 13 yağsılar

% 5 minerâl ve vitamin (Tuz 177gr: 100 gr Sodyum, 77 gr Klor)

% 1 karbonhidrat bulunmaktadır ve bu oranlar yaşa göre belirli ölçüde değişebilir…

Un ve şeker karbonhidratlara(molekül yapısında karbon, hidrojen ve oksijen atomu bulunduran, hem canlının yapısına katılan ve hem de enerji sağlayan organik bileşikler) dahildir. Karbonhidrat içeren başlıca gıdalar: buğday, patates, pirinç, fasulye, muz, mısır, şeker pancarı-kamışı, elma, armut vb…

Tuz denilince ilk akla gelen Sofratuzu(SodyumKlor- Na Cl) ise minerallere dahildir ve organik değildir. İnsanlar ve tüm canlıların gereksinim duyduğu vazgeçilmez bir mineraldir. Vücuttaki sıvı dengesinin korunması, sinir ve kas sisteminin çalışması, besin maddelerinin hücrelere ulaştırılması, oluşan atıkların ve zararlı maddelerin de vücuttan uzaklaştırılmasında hayatî önemde iş görür…

Vücudumuz, besin yoluyla aldığımız karbonhidratları doğrudan kullanamadığı için önce ayrıştırarak glikoza çevirir ve kan yoluyla hücrelerimizin kullanımına sunar. Hücrelerimizin ihtiyacından fazlası ise karaciğer ve kas hücrelerimizde glikojen olarak depolanır(120 gr). Depolamadan arta kalan glikozlar ise yağ olarak biriktirilir. Yağın iç organlarda birikmesine “yağlanma”, deri altında birikmesine de “şişmanlık” deniyor. Buraya kadar böyle…

Peki uzmanlarımız ne diyordu;

“Bal, reçel, çikolata, her türlü tatlı ve meyve dahil günlük şeker gereksiniminiz 30 gr(yaklaşık 8 kesme şeker), tuz ise yarım çay kaşığı kadardır; fazlası zarardır.”

Bu önerinin muhâtabı tarladaki ‘ekmeği çamur’ hemşehrim değildir. Eğer ona söylenseydi şöyle dellenirdi:

“Ulen dokdur beyim!. Sen bizimlen kafa mı buluyoñ?. O dediğiñ yarım çay gaşığı duzu biz bi kerede alırız, sovanı bandırıp ekmeğe gatık edeeken!. Zabahdan ağşama gadaa günün annacında sırtımızdan enen ter paçalarımıza varı! Elbiselerimizi kireç gibi ağardır terinen addığımız duz! Biz bunu geri almazsak, insanda akıl zeyin(zihin) mi galı?!. Biz biliriz ne gadaa duz yiceemizi! Siz bize akıl veemeyi bırağıñ da, Duz kölüne hela sularını garışdırannarınan, deñizlerimizi zarallı atıglarınan doldurup çöplüğe çevirennerinen uğraşıñ! Hadendi baken!...”

Maden ocağındaki ‘ekmeği kömür’ arkadaşım da olamaz önerinin muhâtabı. Eğer ona denseydi şu serzenişle karşılaşılırdı;

“Biz bir molada katarız çayımıza o kadar şekeri beyefendi!. Zaten bize güç veren en baş gıdamız ekmeğimizle şekerimizdir, bal bulduk da katmadık mı?. Şekerle uğraşmayı bıraksanız da, vatandaşa şeker diye mısırdan-patatesten tatlı üretip kakalayanlarla uğraşsanız!. Bizim araştırmaya vaktimiz olmuyor yerin yüzlerce metre altındaki karanlık dehlizlerde!.”

Fabrikadaki işçiye de söylenmiş olamaz bu öneriler. Aksi takdirde, şöyle olurdu asgari ücretle çalışan ‘ekmeği makine yağlı’ bacımın cevabı:

“Ekmek bulamayanlar pasta yesinler diye halkla dalga geçenler gibi ‘undan uzak durun!’ da ne demek?!. Allah’tan ki un var da kendi ekmeğimizi yapıp karnımızı doyurabiliyoruz!. Ekmeğimiz de olmasa aç kalacağız!. Unumuzla değil de, unu sağlıksız hale getirenlerle uğraşsanız daha iyi edersiniz!. Ayrıca; siz kendinizi bir ay asgari ücretle geçindirmeye çalışın da, ondan sonra size bir daha kulak verelim!...”

Böbrek hastası-şeker hastası olanlar, metabolizma düzensizliği çekenler ve dermansız kalmış ihtiyarları(Mevla cümlesinin de yardımcısı olsun) ayrı tutacak olursak, kimleredir bu “üç beyaz yasağı” önerisi?

Benim gibilere mi acep diye kendikendime soruyorum.

Kol kaslarım hemen cazırdayıp şöyle rest çekiyor:

“Bırak bu tıraşları!. Çoğu günde yarım kilo şekeri bile sağlamıyorsun bizlere, bir saatte yirmi tonu(20.000kg) aşkın yükü kaldırtıp indirttiğin halde!...”

Çok şeker zararlıymış diyorum, sözümü ağzıma tıkıyorlar;

“Hakikî balın zaten yanından bile geçmiyorsun, bâri şekerimizi kesme!. Bizlere sızma zeytinyağından başka sıvı yağ harcatmamış olman gayet güzel! Günde ortalama beş litre ter attığın için, tuzu da bolca sunuyor olman da güzel!. Ah bir de şöyle Toros yaylalarının otlarıyla beslenen davarların sütünden üretilmiş tereyağından da sunabilsen, kaymaklı kadayıf gibi olacak!.. Onun bunun aklına uyup da bizleri aç bırakma! Aksi takdirde, kendikendimizi yemeye başlamadan önce, değil karnında burnundakini, gözlerinin yağını bile harcar atarız haa!!!...”

Gerilen kaslarımı yumuşatmak için diyorum ki;

*** Sevgili kaslarım, yerden göğe kadar haklısınız ve sizleri mağdur etmeyi de hiç istemem. Hele şu ekonomik kırizi de bir atlatalım hayırlısıyla… Peki, uzmanlarımızın bu üç beyaz yasağı kime o zaman?

--- Tembel toplumlara!

*** Yani?

--- Amerikan toplumu gibi…

*** Biraz açarsak?.

--- Gelecek endişesi duymayan, eğitim-sağlık-geçim derdi gibi sorunlarla boğuşmayan, çevre kirliliği umurunda olmayıp habire tüketmekle meşgûl olan, yaşamak için yiyen değil, yemek için yaşayan tembel toplumlar, vücutlarında biriken yağların hamalı olmaktan öteye gidemezler…

*** Bakın aklıma ne getirdiniz: ülkemizde motorlu taşıtların pek yaygın olmadığı yıllarda kayık gibi Amerikan araçları vardı ve bunların lökür lökür yakıt tükettiği söylenirdi. Araç sahipleri de derlerdi ki; “Bizler benzinciye sık gideriz fakat, tamirciye pek gitmeyiz.”…

--- O söz işin özeti aslında fakat; araçlar tükettikçe yakıt aldıkları halde, şahıslar tüketmediklerinin üzerine yenisini ekledikçe hamallaşıyorlar. Yük arttıkça da, zaten düşük hacimli olan motor(kalp) çekmeyip teklemeye, yürüyen aksam da aksamaya ve şaft da kaymaya başlıyor. Bir de yakıt kirli ve hile karıştırılmış ise, yandı gülüm keten helva…

*** Peki ya bizim toplumumuz?

--- Batı Kültürü-Amerikan Kültürü diye diye Türkiye toplumunun da şaftını kaydırdılar. Hazıra alıştırılan tembel ve tüketici bir toplum oluştu. Tarım ülkesiyken dışarıdan tahıl ithal ediyor; hayvancılık ülkesiyken de dışarıdan sığır getirtiyoruz… Toplumumuzdaki kadınlar bir yana, erkekler de ikize-üçüze hamile gibi göbek gezdiriyor… Uyurgezer gibi ömür tüketen vatandaşlar arabalarının koltuğuna kurulup da direksiyonun başına geçince saniyelerin hesabını yapıyor, yollar trafik kazalarından geçilmiyor…

*** Sözü toparlayacak olursak…

--- Sözün özü şu ki; çalışanı ödüllendirip teşvik edecek, tembelin de istihkakından keseceksin!!!... Geri kalmış ve borca batmış bir ülkede tembellik teşvik edilir mi?!!!... “Türk! Övün! Çalış! Güven!”, “İşleyen demir ışıldar!”, “Akan su kir tutmaz!” diyeceksin! Vücuttaki enerji dönüşümünü hızlandıracaksın!... Vücudu aç da bırakmayacaksın!!. Şu anda bolca şekere, yağa, minerâle ve proteine ihtiyacımız var! Sense bizleri şebeke suyuyla avutmaya çalışıyorsun!!!...

*** Tamam tamam kızmayın!... Hele şu ekonomik kırizi bi atlatalım; Erzurum yaylalarının balını bulamasam bile, Uşak Şeker Fabrikasının o güzelim şekerinden dört çuval ısmarlayacağım Toptancı İsmail emmime… Tuzumu, Çankırı’nın dağlarından çıkanından alacağım her zamanki gibi. Ne de olsa o tuzlar, Ademoğlu yeryüzüne ayak basıp kirletmeden önce oluşmuş… Akdağlardaki Yörüklerden Kerem’in oğlu Ali’ye de tembihleyeyim, iki çömlek tereyağı hazırlasın…

--- Fazla oyalama!. Bizleri bu kadar çalıştırdığına göre; yarım öküz hadi neyse de, yarım kuzuyu mutlaka indirmelisin mideye!. Ekonomik kırizi bahane ede ede bizleri keriz yerine koyma, Çarparız haa!!!...

Filozof TORLAKON

(Torlakon: Türk Savunma Sanatı ve Hayat Felsefesidir)




  Editör :  TORLAKON

4048 Kişi Tarafından Okundu.

Yazdır Yorum Ekle Tavsiye
 
1 2 3 4 5   Bu Habere Toplam 90 Puan Verildi
 Kaynak :  TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Kategori ¬ TORLAKONDAN

  Yorum ( 0 )   

Kayıtlı Yorum Bulunmuyor.

 

 Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar

 
 
 

 Duyuru
  DEĞERLİ CANLAR MERHABA Torlakon ocağı, Türk Milletinin ve insanlığın bekâsı için tütmektedir. Nefesi olmak istiyorum, kâlbi vatan için atanın; sesi olmak istiyorum, toprakta kefensiz yatanın(TORLAKON)  

 
Henüz Haberlere Puan Verilmemiş..
 
Bugün için Haber Eklenmedi.
Bu Hafta içinde Haber Eklenmedi.
Bu Ay içinde Haber Eklenmedi.
 
 Takvim
 
 Ziyaretçi İstatistikleri
   
 Online : 2
 Bugün : 61
 Dün : 517
 Toplam : 1080421
 Ip No : 13.59.82.167
     
 
 Vatan Size Minnettar
 

 
 Son Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi
 
 Popüler Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi.
 
 Döviz Bilgileri

  Döviz Alış Satış
  Dolar 32.4551 32.5136
  Euro 20.9742 21.1131
 
 Hava Durumu



 
 Reklam



 

 



 
 

   © Copyright - 2008- TÜRK FİLOZOF TORLAKON - Tüm Hakları Saklıdır. 

TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Çilem.Net altyapısını kullanmaktadır.