Açılış Sayfam Yap   Sık Kullanılanlara Ekle   

   Anasayfa          Künye          Yazar Girişi         Sitene Ekle         Arşiv
 
TORLAKONDAN - KOVAMADI.. - TÜRK FİLOZOF TORLAKON
   
 KOVAMADI..

KOVAMADI..
 Yazı Boyutu

 Tarih : 09.07.2010 - 20:29:47


Bir türlü kabûllenmek istemiyor, Kovmaya çalışıyordu; Saçına konan beyazı, Gözüne konan karaltıyı.. Fakat bir türlü kovamıyordu. İhtiyarlık diyorlardı ona, İt sineği gibi bir şeydi, Gözünden kovsa dizine, Dişinden kovsa başına konuyordu..

 

KOVAMADI…

Gözünün çapağına üşüşen sinekleri bile kovmaktan acizdi ilk zamanlar,

Tepkisini zırlaya zırlaya verirdi beşikte yatarken.

Ne zaman ki oturur hale geldi,

Onları kovmayı öğrendi…

Dileklerini ağlamakla dile getiriyordu ilk önceleri,

Ne zaman ki ayakları üzerine dineldi,

İstediklerinin peşinde koşmayı öğrendi.

Mamasına dadanan kediyi,

Kedilerin peşinde koşan zâlim köpekleri,

Dedesinin tarlasına musallat olan kargaları kovmayı öğrendi…

Zamanı kovmaya başladı daha sonraları;

Okullarını birer birer bitirirken,

Kendine bir meslek edinirken,

Hayat yoldaşını bulup evlenirken,

Zaman kovucusu oldu çıktı…

Her şeyin çaresi gibi geliyordu ona zaman;

Sıkıntılarını atarken,

Hastalıklarından kurtulurken,

Borçları ve alacaklılarından yakayı kurtarırken.

Yarım kalan sevdalarla tahrip olan yüreğini onarırken…

Fakat o da ne?!

Orta yaşı devirdiğinde,

Zaman da tersine doğru devrilir olmuştu.

İşler yolunda gideceği, hayallerini gerçekleştireceği yerde,

Sıkıntı, kaygı ve hastalıklar üst üste artıyor;

Güç, derman ve nefesiyse gitgide azalıyordu.

Olumsuzlukların işbirlikçisi olmuştu artık zaman.

Yıllar daha çabuk geçiyor, ömür tükeniyorken;

Daha geç iyileşiyordu hastalık ve kırıklar,

Daha güç geliyordu merdiven çıkmalar,

Nefesi çabucak tıkanıp, dizlerinin bağı çözülürken;

Yolun sonuna doğru yaklaşıyordu…

“Ah ulan gençlik ah!” diyordu.

“Kahpe” diyordu ona.

Gençliğinde kendisini terk eden sevgililerine de kahpe demişti.

Yarıyolda bırakıp gittiğini düşündüklerine öyle diyordu.

Gençliğin de kendisini satıp kaçtığını düşünüyor;

“Terk edilen benim, terk etmedim ki” diyordu…

Yaş elliyedi olmuştu.

Zor geliyordu artık her şey zor.

Gözlerinin bozukluğu ilerlemiş,

Dizlerinin bağları kireçlemiş,

Saçlarının dökülmeyeni ağarmış,

Dişlerinin çoğu çeneyi terketmiş,

Ihlayıp puflamalar artmış,

Elbisesinin düğmelerini ilikleyemez;

Belindeki kayışı bile sıkamaz olmuştu…

Bir türlü kabûllenmek istemiyor,

Kovmaya çalışıyordu;

Saçına konan beyazı,

Gözüne konan karaltıyı…

Fakat bir türlü kovamıyordu.

İhtiyarlık diyorlardı ona,

İt sineği gibi bir şeydi,

Gözünden kovsa dizine,

Dişinden kovsa başına konuyordu…

Mâkûl bir çözüm bulmaya yöneltti onu çaresizlik,

Yaşlı görünmemek için elinden geleni yapmalıydı;

Takma dişleri oldukça gösterişli olmalıydı,

Renkli lens takmalıydı gözlük yerine,

Askılı pantolon giyer oldu, belindeki kayışı sıkamayınca.

Zift gibi boyatır oldu, dökülenlerin yerine ekim yaptırdığı ağaran saçlarını,

Dibinden çabucak beyazların çıkmasına da fitil oluyordu.

Elli yaşından sonra daha çabuk uzuyordu kıllar her ne hikmetse,

Basbayağı kıllık yapıyordu ona saçları.

Kendisini üçkâğıtçı gibi hissetmesine neden oluyordu…

“Beyaz saçlarınla Kört Daglıs’a benziyorsun” deyince dostları,

Gururu okşanıyor, bahtiyar oluyordu.

Oysa “Köroğlu’na benziyorsun” deseler,

Kıl kapar, ifrit olurdu…

Dış cephe, kasa kaporta toparlanmış olsa da,

Motor çekmiyor, rektefiye olması gerekiyordu.

Piyasadaki “Gençleştirme” ürünleri para tuzağıydı,

Göze görünür bir gelişme sağlamıyordu.

“Otuz yaş genç bir çıtır al, onbeş yıl gençleş” dedi akşamcı ahbapları.

Onların aklına çabucak uydu;

Vefalı eşini boşayıp çocuklarını evden kovdu…

Ammavelâkin, çıtır diye bulduğu da sert kaya ve organize çıktı.

Daha nikâh yapılmadan üstüne kaydettirdi ev ve arabasını.

Kollarına dizdirdiği altınlarla da sırra kadem bastı.

Yakınlarına bir güzel dövdürtüp tehditle;

“Her şeyi kendi rızamla hediye ettim” diye de imza attırttı…

Ortada bir donuyla cıscıbıldak kaldı bizimkisi.

İçeceği bir bardak soğuk suyu da komşuları sundu…

Yeniden düşündü taşındı son tahlilde,

Taşıma suyla yıkık değirmen dönmüyordu.

Kalıcı bir çözüm bulmak, hayata sıfırdan başlamak istiyordu.

Zır zırla çabucak geçmişti tadını çıkaramadığı gençlik,

Zor zorla katlanılabilir gibi değildi kocalık.

Acaba “kahpe” dediği gençlik geri gelir miydi.

Bunca tecrübenin üzerine, ancak şimdi değeri bilinebilirdi…

“Ah ulan kalleş felek ahh!" diyordu.

Bu gidişin sorumlusunun devran olduğunu düşünüyordu.

Yokuşlar düz yol gibi gelirdi bir vakitler,

Kapı önüne konulur şeylere benzemiyordu, musallat olan ihtiyarlık.

Onu bir türlü başından kovamıyordu…

“Batı Toroslar’da bir filozof varmış Torlakon adında.

Ottan çöpten, kurdun kuşun dilinden anlarmış.

Belki senin derdine o çare bulabilir” dediler.

Gitti sordu aradı buldu;

“Çok mühim bir sorunum var” dedi.

“Dinsel sorunlarsa ilgilenebilirim” dedi filozof,

“Cinsel sorunlarla, Direksiyoncu Heydar emmim ve bazı cinci hocalar ilgileniyorlar” diye de ekledi.

“Ben sadece bundan sonraki hayatımı genç olarak yaşamak istiyorum,

Ne yapmalıyım?” diye sordu bizimkisi.

Torlakon ona dedi ki;

“Şu an gençliğinden eser kalmadığına göre, zamanı başa almak istiyorsun.

Peygamberlere bile ayrıcalık tanımayan hayatın,

Sana ayrıcalık tanımasını diliyorsun.

Peki bunu hak etmek için bugüne kadar sen sıradışı olarak neler yaptın?

Sözgelimi; bu vatanı kurtaran Atatürk senin yaşındayken ölmüştü.

Sen neyi kurtardın veya bundan sonra kurtarmayı düşünüyorsun?”

--- Ben sadece sıradan herkes gibi hayatımı yaşadım, herhangi bir şeyi kurtarma derdinde de değilim, sadece, bundan sonraki hayatımı genç olarak yaşamak istiyorum. İhtiyarlık çekilmiyor…

*** Bu durumda senin istediğin ayrıcalığı herkes de isteyecek değil mi?

--- Yahu bana ne herkesten! Sen bana nasıl gençleşebileceğimi söyle; bir ot, ilaç her neyse…

*** Gençlik geçti gitti, geri getiremeyiz fakat, dinçliğin bir kısmını geri kazanıp öteleyebiliriz…

--- Peki nasıl dinçleşebileceğimi söyle o zaman!

*** Vücudundaki enerji dönüşümünü ne kadar hızlandırabilirsen, dinçliğini de, sağlığını da koruyup öteleyebilirsin…

--- Nasıl yapacağım onu?

*** Birazcık sıradışı olmakla; sevgiyle, sevinçle, hayretle ve gayretle… Dur dur! Korkacak bir şey yok! Sen yanımıza gelen Bombus arısı beni sokacak diye telaşa kapılırken, ben, güzel bir misafirim geldi diye sevinçten hopluyorum görüyorsun…

--- …?

*** Ayrıca; bugün gördüğüm değişik bir sinek türüne o kadar sevindim ki… Oldukça azmanlaşmış bir karayılan(3,5m. kadar) görme bahtiyarlığına da eriştim. Çok hızlı olduğu için yetişemedim. Elime alıp bir de resmini çekebilseydim berhudâr olacaktım…

--- Senin kafada epeyce var anlaşılan! Oysa benim hikâye dinlemeye tahammülüm hiç yok!

*** Hemen herkesin muzdarip olduğu bir hayat gerçeğini tersine çevirebilme çaresi için bana geldin. Kelin ilacı olsaydı kendi başına sürerdi deyip geri göndermedim. Dediğimi yap, yaptığımı yapma da demedim. Ben böyle yapıyorum, sen de yapabilirsin diye açıklama getirmeye çalışıyordum. Yıllarca kanserle mücadele etmiş, sekiz ameliyat, çok sayıda da kaza geçirmiş biri olarak hâlâ nasıl dinç kaldığımın püf noktalarını anlatıyordum. Herkesin hayatında çeşitli şekil ve derecelerde olumsuzluklar vardır. Ben yaşadığım olumsuzluklardan güç kazanıyorum. Gübreden enerji elde etmek gibi… Yaşadığım olumlu şeylerse bambaşka güç veriyor. Tek erin mangaya dönüşmesi gibi… Yaratılan her şeyde sevimli bir taraf bulup seviyorum. Hergün yeni bir şeyler keşfedip öğrenmenin sevincini yaşıyorum. Her şeyde hikmeti sezip hayretle boyun eğiyorum. Bir şeylere yaramanın gayretiyle de didinip duruyorum. Kısacası; vücut kimyamı istemli olarak etkinleştiriyorum… Bu yıl ektiğim altıyüz meşenin(sanki evlatlarım gibi) büyümesini izlemenin sevincini anlatmak değil yaşamak gerekir. Fakat anlıyorum ki; senin biraz daha burnunun sürtülmesi ve aklının başına gelmesi gerekiyor. Şimdi gidebilir, istediğin zaman geri gelebilir ve ikna olacağın bilgileri ayrıntısıyla görüşebiliriz…

--- Kısacası, gençliği geri getirecek bir ot, bir b.k bilmiyorum desene!

*** Bir anda öbür tarafa götürecek pek çok ot biliyorum fakat, gençliği geri getirecek olanını ne yazık ki hiç duymadım. Üzgünüm… Ha! İhtiyarlığın ilerledikçe bebekliğine geri dönebilirsin. Onun için ota çöpe gerek yok...

08 Temmuz 2010

İt sineği(Hippobosca equina) çok seri ve oldukça da dayanıklıdır. Köpekler tüylerinin arasına sokulan bu sinekleri dişleriyle ezebilmek için canlarından bezerler... :-(


  Editör :  TORLAKON

8779 Kişi Tarafından Okundu.

Yazdır Yorum Ekle Tavsiye
 
1 2 3 4 5   Bu Habere Toplam 210 Puan Verildi
 Kaynak :  TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Kategori ¬ TORLAKONDAN

  Yorum ( 1 )   

 Ömer Faruk Hüsmüllü

Tarih : 09.07.2010 21:51:14  

  Çok güzeldi...

Kayıtlı İp:


Zevkle okudum.Kutlarım.Müsaadenizle facebooktaki sayfamda paylaşacağım.Saygılarımla.
  Sayfalar : İlk Sayfa - [1] - Son Sayfa

 Bu Kateoriye Ait Diğer Başlıklar

 
 
 

 Duyuru
  DEĞERLİ CANLAR MERHABA Torlakon ocağı, Türk Milletinin ve insanlığın bekâsı için tütmektedir. Nefesi olmak istiyorum, kâlbi vatan için atanın; sesi olmak istiyorum, toprakta kefensiz yatanın(TORLAKON)  

 
Henüz Haberlere Puan Verilmemiş..
 
Bugün için Haber Eklenmedi.
Bu Hafta içinde Haber Eklenmedi.
Bu Ay içinde Haber Eklenmedi.
 
 Takvim
 
 Ziyaretçi İstatistikleri
   
 Online : 1
 Bugün : 229
 Dün : 486
 Toplam : 1082781
 Ip No : 3.149.229.253
     
 
 Vatan Size Minnettar
 

 
 Son Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi
 
 Popüler Haberler

Son 30 Gün içinde Haber Eklenmedi.
 
 Döviz Bilgileri

  Döviz Alış Satış
  Dolar 32.4747 32.5332
  Euro 20.8182 20.9561
 
 Hava Durumu



 
 Reklam



 

 



 
 

   © Copyright - 2008- TÜRK FİLOZOF TORLAKON - Tüm Hakları Saklıdır. 

TÜRK FİLOZOF TORLAKON

 Çilem.Net altyapısını kullanmaktadır.